2015’in son haftası her yer
bembeyazdı, kar yağışıyla yeryüzüne inen sessizliği hissedince içimi huzur
kapladı hep ve dedim ki 2016 tıpkı böyle, bu andaki gibi huzur dolu bir yıl
olsun. Çünkü 2016 yılında bombalar patlamıştı, savaştan kalan Suriye gibiydi sınır köyleri, evlerini terketmek zorunda kalan
insanların haberlerini alıyorduk; binlerce insana mezar olan Ege sularından
felaket haberleri geliyordu her gün, kıyılara vuran cesetler, ölen çocuklar…
Kobani’deki IŞİD saldırısından kaçıp gelen ailesiyle Ege Denizi’nde ölüme giden
Aylan bebeği hiç unutmadım. Yanımda yeni doğan bebeğimle sabah kahvaltısını
yaparken gördüm o korkunç fotoğrafı. Yutamadığım lokmamla ağlamaya başladığım
an ve devamında günlerce ağlamama sebep olan o fotoğraf hep gözümün önünde. O
günden sonra çok sevdiğim Bodrum, Çeşme suları çok değişti gözümde. Ayaklarım
değince suya ‘mezar oldu bu deniz’ demekten alamıyorum kendimi. Karanlıksa ve
Kordon’da yürüyorsam korkuyorum denize yakın durmaktan. İçim ürperiyor, akıntıyla
savrulan üstü insan dolu botlar geliyor gözümün önüne. Babalarına kenetlenen
çocuklar, annelerine kundakla sarılı bebekler…
Her gün İstanbul’un en işlek
metro istasyonlarını mesken tutan sokak çocuklarıyla yaşamaya alışanınız var
mı? Ufacık çocuk üzerine büyük gelen hırkası ve ıslak çorabı üzerine geçirdiği
terliğiyle elini açarken size, üzerinizdeki monttan utandığınız, ayaklarınızı
saran çoraplar üzerine giydiğiniz botlarınızdan utandığınız olmuyor mu? Ben
utanıyorum. Bu küçük öksürürken karşımda ne yapacağımı bilemiyorum, ona nasıl
yardım edeceğimi bilemiyorum… Para vermek yerine ilk karşıma çıkan yerden
poğaça alıyorum, keşke sıcak bir çay da alsaydım diyorum yetmez ki peynir de
yemeli, yaşı küçük. Bu bir hafta içinde minicik mideleri doyurmak üzere poğaça
aldığım kaçıncı sabah bilmiyorum. 5 mi? 4 mü? Bu çocuklar ne yapıyor tüm gün
sokakta diyorum içimden; aklıma toplumda birlikte yaşamak zorunda kaldığımız
ufak cezalarla yırtıp yine aramıza karışan pedofililer geliyor. Tedirgin
oluyorum, dua ediyorum her sabah sokaklardaki çocuklara. Kendi çocuğumla
birlikte tüm çocuklar için dua ediyorum.
Oğluma götürmek üzere elimde
balonlarla yürüyorum gece, Taksim’deyiz. Etraf eğlenen insanlarla dolu, bir de
bu eğlenen insanlar arasına sindirilmiş, para toplamak için elini açan küçük
çocuklarla. Saat gece 23:30, 4-5 yaşlarındaki çocuklar dışarıda, elleri üstleri
başları kirli, boş gözlerle gülümseyen dudaklarla yürüyenlerin peşinde, para
toplama derdinde. Bir tanesi koşarak geliyor peşimden paltomun ucunu çekiyor.
Balonlardan bir tane istiyor. Baş parmağını işaret parmağının ucuna dayamış
yalvarır gözlerle bakıp balonu işaret ediyor. Gülümsüyorum, veriyorum. İki üç
adım yürüyüp geriye bakıyorum ki, elinden kaçırmış, uçmuş balon, arkasından
bakıyor, gözlerinde hayal kırıklığı. Tekrar çağırıyorum bir tane daha vermek
için. İpi bileğine bağlayarak gönderiyorum bu kez. Grilikler siyahlıklar
arasında ilerliyor benim pembe balonum. Her köşebaşı kalbimi kırıyor, her
köşebaşı burnumun ucunu sızlatıyor. Dünyanın çirkin yüzüyle erken yaşta tanışan bu
çocuklar için üzülüyorum.
Bazen uzaklara gitmek istiyorum,
Ortadoğu’nun sorunlarından uzak, bu dünyanın sorunlarını sırtlamış, eziyet
çeken çocukları görmeyeceğim, duymayacağım, okumayacağım kadar uzak bir yere
gitmek istiyorum. Orası neresi bilmiyorum. Pembe bir dünyada, tüm çocukların
güvende olduğu, mutlu olduğu, bebek-çocuk gülücüklerinin duvarları çınlattığı
yerde yaşamak istiyorum. Orası neresi bilmiyorum.
Hele ki şu günlerde… Christmas
spiritin her yeri sardığı şu günlerde. Işıklı ağaçların aydınlattığı evlerde
süslü çam ağaçlarının yanında pijamaları içinde ellerinde kahve fincanlarıyla
poz veren Instagrammer ve blogger lara özeniyorum. Bu motivasyona sahip olamadığım için
kıskanıyorum. Kızmıyorum yanlış anlamayın, sitem de yapmıyorum, biliyorum sizin
de kalbiniz kırık. Aslında fotoğraflarınız bana şu aralar unuttuğum
güzellikleri hatırlatıyor, kısa süreli mutlu oluyorum sonra yine üzülüyorum.
2016 böyle geldi gidiyor. Bizi
ülkece ne mutlu etti 2016’da? Ülkece olmak ne demek hatırlayan var mı? Benim aklıma bir şey gelmiyor. Sizin geliyor mu?
Yelda